Varlık âleminde zuhuru insana özgün olan olağanüstü olayların
oluşmalarının asıl sebebi; kuvve-ı nefsin kendisine bağlantısı
bulunan iç güdüdür.
Bu iç güdüye sofîler "HİMMET" ismi verirler.
Kimileri de o güdüyü "SIDK" diye isimlendirirler.
Sofilerin gerekçesi Araplar bir işi yapan kimse hakkında şöyle
demeleridir: "Falan himmetini şu işin yapmasına sarf etti de o iş oluştu." Diğerlerinin gerekçesi de şu söylemleridir: "Falan yaptığı işte sadıklıkla
yöneldi de o iş de oluştu." Olağanüstü olayların oluşmasına sebeb olan
bu sıfatta Nebî ve Velî müşterektir. Olağanüstü olaylara sebeb olan sıfatlardan diğer ikisi Nebî ve Velîye hastır.
Onlara has olanlardan birincisi: Nebî ve Velîye ilmi birikimde tefekkür etmeksizin verilen ilmi kesbidir. ilmi kesbi Nebî ve
Velîye delil ve medlul arasındaki bağlantı olduğu gibi ibdidaen verilir.
Onlara bu ilmi aslında bir gayret harcamadan bir lütuf olarak ihsan edilir.
Onlara has olan ilimlerden ikincisi: İnsanların uykuda rüya olarak gördüklerini
Nebî ve Velî uyanıkken görürler. Açıklamasıyla meşgul
olduğumuz olağanüstü olayları Nebî ve Velîler himmetlerinin aracılığıyla ve insan gücünün dairesinden tamamen hariç olan ilâhi bir lûtufla elde ederler.
İnsanda mevcûd olan bu himmet iki çeşittir. Ve her bir himmet
için iki mertebe vardır.
1- Fıtri olan himmet,
2- Fıtrî olmayıp sonradan oluşan himmetdir.
Sofiler himmetin her iki kısmının da fıtrî olduğuna itikâd ederler.
Eğer birisi şöyle sual ederse:
- "Siz himmetin insan yaratılışında varolduğunu söylüyorsunuz.
Halbuki yaratılışta olan bir şeyle insanın temyiz gücüne sahip olması, konuşmak, güzel veya kötü ahlakla ahlaklanmaktan sonra peyda olmaması gerekir. Himmet ise, ancak bu üç unsurun oluşmasından sonra
husule gelmektedir?.. Buna ne dersiniz?..
- Biz de deriz ki; durum sizin anladığınız gibi değildir. Himmet
aslında yaradılışta insanda var edilmiş bir güçtür. Şöyle ki Allah Subhânehû insanlardan dilediğini o sıfat üzere yaratır. Yalnız o insan bu gücün kendisindeki varlığının bilincinde değildir. Ve o gücü açıkladığımız şeylerin dışındaki olağanüstü olaylarda harcar. Amma
insan kendisinde böyle bir gücün olduğunu bildiği zaman,
mevcudatta dilediği şeylerde o gücü sarf eder.
Hz. İsa Aleyhisselâm'ın Allah'ın emriyle beşikte konuşması gibi, Hz. Meryem'in hamileliği döneminde mağarada çeşit çeşit nimetlere ulaşmasına vesile olan himmeti gibi., işte bu zâtlar kendilerinde mevcûd, olan o gücü bildiklerinden onu diledikleri şeyleri peyda etmek için sarf
etmişlerdir.
Bu olayı şöyle de izah edebiliriz: Nazar sahibi olan bir insan kendi
hayâl dünyasında başkasının devesini tencereye ve başkasının çocuğunuda kabre gitmesini hükmederek hayâlini nazar düşüncesinde
güçlendirir. Artık çocuğa nazar ettiğinde devenin akıbeti tencereye ve
çocuğun akıbeti de kabre girmek olur. Bu anlattığımız Allah Rasûlü'nün sadece göz değme hususunda isbât ettiği bir çok şeylerden biridir, işte görüldüğü üzere, insan iç dünyasında mevcûd olan bir takım güçlerini farklı farklı açılarda kullanmaktadır. Kimi bunun farkında olur, kimi de farkında olmaz. Olağanüstü olaylar hakkında bizimle başkalarının arasında bir fark vardır. Biz olağanüstü
olayların sebeblerden bir sebeb olduğuna inanırız.
Şöyle ki:
Yaratılması irâde edilen her hangi bir şeyin varlığı o sebebin varlığı
esnasında oluşur.
Diğer taife ise, sebeblerin hakiki fail olduğuna inanırlar. Bir şeyin
yaratılmasında o sebeb kılınan şey olmazsa o şey de olmaz. Burada
anlaşılan şudur: Onlar gerçek faili unutup esbab perestlik
etmektedirler.
HİMMET
Reviewed by Elhamdülillah
on
Çarşamba, Ekim 21, 2020
Rating:
Hiç yorum yok: